Geçtiğimiz hafta Anavatan Türkiye Dışişleri Bakanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye dayandırılan bir haberde, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ev sahipliğinde 21-22 Haziran’da İstanbul’da düzenlenecek İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri Bakanları Konseyi (DBK) 51. Oturumu’nda, Fidan’ın Kıbrıs Türk halkının doğal haklarına vurgu yaparak tüm Müslüman ülkelere doğrudan temas çağrısı yapmasının beklendiği, KKTC’nin İİT gözlemci üyeliğinin Kıbrıs’ta iki halk ve iki devletin varlığını teyit ettiğini vurgulamasının öngörüldüğü kamuoyu ile paylaşılmıştı. Bakan Fidan’ın, Konsey konuşmasında üye ülkelerin Kıbrıs Türk halkı ile doğrudan temas kurulması çağrısı memnuniyet vericidir. Ne var ki İstanbul Deklarasyonu’nun 24.maddesinde belirtilen destekten ben yeterince memnuniyet duymadığımı belirtmek zorundayım.24.madde aynen şöyledir: “Kıbrıslı Müslüman Türklerin doğal haklarını güvence altına alma isteklerini destekler ve Kıbrıs meselesine müzakere edilmiş, karşılıklı olarak kabul edilebilir, adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunmasının önemini vurgular ve kendilerine uygulanan haksız izolasyonun üstesinden gelmek amacıyla Kıbrıslı Müslüman Türklerle temasların geliştirilmesinin önemini vurgular” . İİT çalışmalarına uzunca bir süredir ‘Kıbrıs Türk Devleti’ olarak gözlemci sıfatıyla katılmaktayız. Adada iki ayrı devletten biriyiz ve KKTC’nin tanınması çağrısı bizzat Erdoğan tarafından defalarca yapılmış iken Deklarasyon’da ‘Kıbrıs Türk Devleti’ yerine ‘Kıbrıslı Müslüman Türkler’ diye anılmamız doğru olmamıştır. Elhamdülillah Müslümanız ancak bu sıfatın, diplomatik manada, adada ayrı egemen devlet sahibi Kıbrıs Türk halkına, tanınma aşamasındaki KKTC’ye uygun olmadığı kanısındayım..